Önceki bölümde bazı Müslümanların, evrimcilerin
telkinleri altında kaldıklarından ve bilimsel gelişmelerden haberdar
olmadıkları için evrim teorisini bilimsel bir gerçek sandıklarından
bahsettik. İşte bu bilgi eksikliği söz konusu kimselerin evrim
teorisiyle ilgili pekçok gerçeği göz ardı etmelerine neden olur. Evrim
teorisinin putperest bir anlayış olduğunu, tesadüfleri ve doğa
olaylarını adeta ilah gibi gösterdiğini (Allah'ı tenzih ederiz),
teorinin kurucusu olan Charles Darwin'in dinsiz kimliğini ve evrim
teorisinin neden olduğu zulmü, kargaşayı, savaşları ve diğer belaları
görmezden gelirler.
Bu bölümde Müslüman evrimcilerin göz ardı
ettikleri bu gerçekler üzerinde durulacak ve bu kişiler
materyalist-ateist düşünceye destek sağlayan putperest bir anlayışı
savunmaktan bir an önce vazgeçmeye davet edileceklerdir.
EVRİM DÜŞÜNCESİ ESKİ YUNAN'DAN GELEN PUTPEREST BİR İNANÇTIR
Evrim teorisi, bu teoriyi savunanların
iddia ettikleri gibi bilimsel bir teori değil, putperest (pagan) bir
inançtır. İlk olarak Mısır, Babil ve Sümer gibi Milattan önce yaşamış
toplumların batıl dinlerinde rastlanan evrim fikri, buradan Eski Yunan
toplumundaki filozoflara geçmiştir. Putperest Sümerlerin
yazıtlarında, yaratılışı inkar eden ve canlıların başıboş bir süreç
sonucunda kademeli bir şekilde oluştuğunu iddia eden ifadelere
rastlanmaktadır. Sümerlere göre canlılık, cansız su kaosundan
kendiliğinden oluşmuştur.
Mısırlılar da kendi batıl dinlerinin
gereği olarak "yılan, kurbağa, solucan ve farelerin, su baskınlarıyla
taşan Nil ırmağının çamurlarından oluştuklarına" inanıyorlardı.
Sümerlerin yaptığı gibi Mısırlılar da bir Yaratıcı'nın varlığını inkar
ediyor ve "canlıların tesadüfler sonucunda balçıklardan" meydana
geldiğini düşünüyorlardı.
Thales'in su üzerinde yüzen düz dünya fikrini temsil eden bir resim. Resimde yeryüzünün üzerinde 4 temel elementten ikisi olarak kabul edilen hava ve ateş görülmektedir. |
Miletli Yunan felsefecilerden Empedokles,
Thales ve Anaksimenderes'in en önemli iddiaları da yine ilk
canlıların cansız maddelerden -hava, ateş, su gibi- kendiliğinden
oluştuğuydu. Bu batıl inanışa göre ilk canlılar suda birdenbire
oluşmuş, daha sonra sudaki bu canlılardan bazıları suyu terk etmiş ve
karaya uyum sağlayarak orada yaşamaya başlamışlardı. Miletli felsefeci
Thales de tüm hayatın kökeninin "su" olduğuna inanıyordu. Sudan yola
çıkarak bitkilerin, hayvanların geliştiğini ve en sonunda da insanın
oluştuğunu söylüyordu.2
Anaksimenderes "insan balıktan çıkmıştır" diyor ve diğer felsefeciler
gibi hayvanların sudan çıktığı yanılgısını savunuyordu.3
Özellikle Anaksimenderes'in "Doğa" ismini taşıyan klasik şiiri evrim
teorisinin anlatıldığı ilk yazılı eserdi. Anaksimenderes bu şiirinde
hayvanların güneş ışığıyla buharlaşan bir balçıktan meydana geldiğini
yazmıştı. Anaksimenderes'in yanılgılarına göre ilk hayvanlar dikenli
ve pullu kabuklara sahipti ve denizlerde yaşıyorlardı. Sözde bu balığa
benzeyen yaratıklar daha sonra değişim geçirmiş, karaya geçerek pullu
kabuklarını dökmüş ve insana dönüşmüşlerdi.4
(Detaylı bilgi için Bkz. Darwinizm Dini, Harun Yahya, Global
Yayıncılık, 1999) Anaksimenderes'in bu mantık dışı teorisi,
günümüzdeki evrim teorisinin ilk temeli olarak düşünülebilir. Nitekim
Darwin'in evrim teorisiyle Anaksimenderes'inki arasında çok büyük
benzerlikler bulunmaktadır.
Empedokles ise kendisinden önceki
yanılgıları birleştirip, temel elementler olarak su, ateş, hava ve
toprağı benimsemişti. Bu elementlerin biraraya gelerek vücutları
oluşturduklarını düşünmüştü. İnsanın bitki yaşamından gelişmiş
olduğuna ve bu sürecin gerçekleşmesinde tek sorumlu etkenin tesadüf
olduğu hayaline inanmıştı.5 Böylece evrim teorisinin temel dayanağı olan "tesadüf" kavramı da dile getirilmiş oluyordu.
Empedokles gibi bazı felsefeciler dünyanın, yeryüzü, ateş, hava ve su olmak üzere dört elementten oluştuğunu öne sürüyorlardı. 17. yüzyıla ait bu ilüstrasyonda, dört elementin güneş etrafında oluşturduğu daireler sembolize ediliyor. |
Aynı dönemlerde Heraklitos ise bir başka
gerçek dışı düşünce öne sürmüş, "kainatın sürekli olarak değiştiğini,
bu nedenle de evrenin başlangıcındaki efsanevi hareketi sorgulamanın
anlamsız bir şey olduğunu" belirtmiş, evrenin bir başlangıcı veya sonu
olmadığını, sadece var olduğunu savunmuştu.6 Kısacası, evrim teorisinin kökenindeki materyalist inanç, eski Yunan'da da aynı şekilde vardı.
Kendiliğinden oluşum yanılgısı da başta
Aristo olmak üzere pek çok Yunanlı felsefeci tarafından
destekleniyordu. Bu batıl düşünceye göre hayvanlar, özellikle de bazı
kurtlar, böcekler ve bazı bitkiler, döllenme veya benzer üreme tarzına
ihtiyaç duymadan, doğada kendi kendilerine oluşuyorlardı. Aristo'nun
doğa bilimleriyle ilgili düşüncesi üzerine çalışmalarıyla tanınan
Marquat da şöyle demişti:
"Aristo, başka hiçbir açıklama biçimi
bulamadığı bazı olayların izahı için, spontane oluşumu (cansız
maddelerin biraraya gelip aniden canlı bir varlık oluşturmaları) kabul
ettiği ölçüde yeryüzünde hayatın menşei ile meşgul olmuştur."7
Dikkatli bakıldığı zaman geçmiş çağların
evrimci düşünürleri ile günümüz evrimcilerinin fikirleri arasında çok
büyük benzerlikler olduğu görülür. Evrenin başı ve sonu olmadığı
yönündeki materyalist düşüncenin ve canlıların tesadüfler sonucu
oluştuğunu iddia eden evrimci düşüncenin kökenlerini putperest Sümer
kültüründe ya da materyalist Yunan düşünürlerinde bulmak mümkündür.
Canlılığın sudan ve ilkel çamur adı verilen bir karışımdan tesadüfen
meydana geldiği ve hatta tesadüflerin, canlıların oluşumunun tek
etkeni olduğu aldatmacası, aralarında asırlar bulunan bu iki inancın
temelini oluşturmaktadır.
İşte Müslüman evrimcilerin destek
verdikleri evrim teorisinin kökeni bu kadar eksilere kadar uzanan
batıl bir anlayıştır. Materyalist düşüncelerle ortaya atılmıştır ve
putperest anlamlar içermektedir.
Heraklitos |
Aslında evrim yalnızca Sümerlerde ya da
eski Yunan düşünürlerinde rastlanan batıl bir inanış değildir. Kaynağı
eski Yunan olmakla beraber günümüzde Konfüçyüsçülük, Taoizm, Budizm
gibi tüm batıl dinlerin özünde evrim inancının olduğu bilinmektedir.
Bu da evrim teorisinin, İslam inancıyla tamamen zıt, batıl bir inanış
olduğu gerçeğini tasdiklemektedir.
Tarihsel bulgulara rağmen evrimi savunan
ve "Yaratılışçı Evrim Teorisi"nin Kuran ayetleriyle desteklendiği
yanılgısını öne süren bazı Müslüman evrimciler, evrim fikrinin
kaynağını da kendilerince yine İslam dünyasına mal etmeye
çabalamaktadırlar. Bu iddiaya göre ilk evrimci düşünce Müslüman
düşünürlerden çıkmıştır ve bu düşünürlerin eserlerinin yabancı dillere
çevrilmesi Batı dünyasında evrim düşüncesini meydana getirmiştir.
Oysa Yunanlı düşünürlerin evrim teorisine
ait fikirlerinden verilen bu birkaç örnek bile evrim teorisinin eski
pagan toplumlarından kalma ilkel bir inanç olduğunu açıkça gözler
önüne sermektedir.
Gerçekler bu kadar açık ve hem bilimsel
hem de tarihsel bulgularla sabitken, materyalist temeller üzerine
kurulmuş olan evrimci düşünceyi Müslümanlara mal etmeye çalışmak büyük
bir hata olur.
EVRİM TEORİSİNİN TESADÜF İDDİASI YARATILIŞ GERÇEĞİ İLE ÇELİŞİR
Evrim teorisinin yaratılış ile
çelişmediğini ileri sürenlerin yanıldıkları ve göz ardı ettikleri çok
önemli bir nokta vardır: Söz konusu çevreler, Darwinizm'in ana
iddiasının, "canlı türleri birbirlerinden evrimleşerek ortaya çıktı"
tezi olduğunu düşünürler. Oysa evrimcilerin ana iddiaları bu değildir.
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, evrimciler, "canlılığın tesadüfler
sonucunda, bilinçsiz mekanizmalarla ortaya çıktığını" iddia ederler.
Bu iddialarına göre ise yeryüzündeki canlılık "bir Yaratıcı olmadan,
cansız maddelerden kendi kendine" meydana gelmiştir.
Söz konusu iddia bir Yaratıcı'nın
varlığını daha en baştan reddetmektedir. Ve bu nedenle inançlı
insanlar tarafından kesinlikle kabul edilemez. Ancak bazı Müslümanlar
bunun tam olarak farkında olmadıkları için "Allah canlıları
birbirlerinden evrimleştirerek yaratmış olabilir" varsayımından yola
çıkarak evrimi savunmakta kendilerince bir sakınca görmemektedirler.
Fakat burada çok önemli bir tehlikeyi göz
ardı etmektedirler. Unutulmamalıdır ki, "evrimle din paralel" gibi
gösterilmeye çalışıldığında, bazı inançlı insanlar, aslında kabul
edilmesi kendileri açısından tamamen olanaksız olan bu fikre destek
vermiş, onu tasdik etmiş olurlar. Evrimciler ise, fikirlerini topluma
daha kolay kabul ettirmelerini sağladığı için bu duruma göz yumarlar.
Evrimciler ilk canlı hücrenin ilkel dünya koşullarında, cansız maddelerden, doğa olaylarının tesadüfi etkileriyle kendiliğinden oluştuğunu iddia ederler. Ancak bu iddia, modern bilimin bulgularıyla hiçbir şekilde uyuşmamaktadır. |
Konuya salih bir Müslüman olarak
bakıldığında ve Kuran ayetleri doğrultusunda düşünüldüğünde, temelinde
"tesadüf" inancının yattığı bir teori ile İslam dininin arasında
ortak bir nokta bulunamayacağı açıktır. Evrim teorisi, tesadüfleri,
zamanı ve cansız maddeleri ilah olarak kabul edip, bu güçsüz,
bilinçsiz varlık ve kavramlara yaratıcılık sıfatını vermektedir.
(Allah'ı tenzih ederiz.) Bir Müslüman böylesine putperest temellere
dayalı bir teoriye asla sahip çıkmaz. İnançlı bir insan, tek Yaratıcı
olan Allah'ın herşeyi yoktan var ettiğine iman eder ve bu gerçeğe
karşı gelen her türlü fikir ve inanç ile bilim ve akıl yoluyla
mücadele eder.
Evrim teorisi materyalizmin bir
parçasıdır ve materyalizmin sapkın iddiasına göre evrenin başı ve
sonu, dolayısıyla da bir Yaratıcısı yoktur. Bu din ahlakına uygun
olmayan ideolojiye göre, evren; galaksiler, yıldızlar, gezegenler,
Güneş, diğer gök cisimleri ve onların sahip oldukları kusursuz
sistemler ve tüm bunların birbirleri ile olan mükemmel uyumları
tamamen tesadüflerin eseridir. Aynı şekilde evrim teorisinin
yanılgılarına göre, canlılığın yapı taşı olan ilk protein ve ilk canlı
hücre de birtakım kör tesadüflerin etkisiyle kendiliğinden meydana
gelmiştir. Yeryüzündeki, denizlerdeki ve göklerdeki canlıların
vücutlarındaki kusursuzluk da yine tesadüflerin eseridir. Yaratılışa ait
deliller, kendi bedenleri başta olmak üzere, etraflarını kuşatmışken
evrimciler bu büyük gerçeği görmezden gelir ve tüm bu mükemmellikleri
başıboş tesadüflere, şuursuz süreçlere bağlarlar. Dolayısıyla daha
önce de belirttiğimiz gibi, evrimcilerin ana özelliği tesadüfleri
ilahlaştırmaları ve Allah'ın varlığını reddetmeleridir. Ancak bir
kimse Allah'ın apaçık varlığını ve büyüklüğünü kabul etmese de, ya da
bunu görmemekte dirense de bu hiçbir şeyi değiştirmez. Allah'ın sonsuz
ilmi ve benzersiz sanatı, yarattığı herşeyde kendini göstermektedir.
Prof. Fred Hoyle |
Nitekim 21. yüzyılda elde edilen bilimsel
bulgular da evrimcilerin "canlılık tesadüflerle ve doğal etkenlerle
kendi kendine oluştu" yönündeki asılsız iddialarını kesin olarak
reddetmektedir. Canlılıktaki söz konusu kusursuzluk, tüm canlıları
üstün bir akıl ve bilgiyle yaratanın Allah olduğunu gösterir. En basit
olarak bilinen canlıların dahi indirgenemez kompleksliğe sahip
olmaları, evrimi savunanları kesin bir çıkmaza sokmaktadır. Nitekim
evrimcilerin bizzat kendileri de bu gerçeği sık sık itiraf
etmektedirler. Örneğin İngiliz matematikçi ve astronom Prof. Fred
Hoyle, bir evrimci olmasına rağmen, canlılığın tesadüfen oluşmasının
imkansız olduğunu şöyle itiraf eder:
"Herşeyden önce canlılığın tesadüfler
sonucunda oluşması ihtimali o kadar küçüktür ki, bu iddiayı kabul
etmek mantık dışıdır." 8
Evrimci Pierre-Paul Grassé ise, tesadüflerin yaratıcı gücü olduğuna inanmanın hayalperestlik olduğunu şöyle kabul eder:
"Darwinizm'e göre, tek bir bitki, tek bir
hayvan, tam olması gerektiği şekilde binlerce ve binlerce faydalı
tesadüflere maruz kalmalıdır. Yani mucizeler sıradan bir kural haline
gelmeli, inanılmaz derecede düşük olasılıklara sahip olaylar
kolaylıkla gerçekleşmelidir. Hayal kurmayı yasaklayan bir kanun
yoktur, ama bilim bu işin içine dahil edilmemelidir." 9
Evrimcilerin, ideolojileri uğruna
düştükleri durum bu sözlerde iyice belirginleşmektedir. Çünkü
teorilerinin çıkmazda olduğunu ve bilim dışılığını gördükleri halde
yalnızca ideolojik saplantıları nedeniyle evrim teorisinden
vazgeçmemektedirler. Fred Hoyle bir başka açıklamasında, evrimcilerin
"tesadüfe" inanmalarının nedenini şöyle açıklar:
Evrimcilerin, canlılığın tesadüfler sonucunda cansız maddelerden kendiliğinden oluştuğunu iddia etmeleri, ABD'deki Hürriyet Anıtı'nın, denize düşen yıldırımlar sonucunda tesadüfen biraraya gelen kum ve çakıllardan oluştuğunu iddia etmek kadar akıl ve mantık dışıdır. |
"Aslında, yaşamın akıl sahibi bir varlık
tarafından meydana getirildiği o kadar açıktır ki, insan bu açık
gerçeğin neden yaygın olarak kabul edilmediğini merak etmektedir.
Bunun (kabul edilmemesinin) nedeni, bilimsel değil, psikolojiktir."10
Fred Hoyle'ün psikolojik dediği neden,
daha önce de söz edildiği gibi, evrimcilerin yaratılışı inkar etmeye
şartlanmış olmalarıdır. Tüm bunlar, bazı Müslümanların, evrim
teorisinin Allah'ı inkar etmek için savunulan bir fikir olduğunu
görmeleri için yeterli delillerdir.
DOĞAL SELEKSİYON VE MUTASYONLARIN EVRİMLEŞTİRİCİ BİR GÜCÜ YOKTUR
Evrimci Müslümanların göz ardı ettikleri
en önemli gerçeklerden biri, daha önce de vurguladığımız gibi, evrim
teorisinin temel iddialarının dahi bilim karşısında tüm geçerliliğini
yitirmiş olmasıdır. Üstelik evrim teorisinin çıkmazları daha ilk
canlılığın oluşumu aşamasında ortaya çıkmaktadır.
Teori, doğadaki 1,5 milyona yakın canlı
türünün bilinçsiz doğa olayları sonucunda ortaya çıktıkları
iddiasındadır. Evrimcilere göre, önce cansız maddenin içinde kimyasal
reaksiyonlarla canlı bir hücre oluşmuştur. (Böyle bir şeyin
gerçekleşemeyeceğini gösteren pek çok bilimsel kanıt olduğunu
hatırlatalım. Araştırmacılar, ilkel dünya atmosferinde olduğu belirlenen
gazlarla yine o atmosferdeki şartları biraraya getirerek yaptıkları
deneylerde canlılığın en ufak yapı taşlarını bile elde
edememişlerdir.) Canlı bir organizmanın oluşumu günümüz teknoloji ve
bilim düzeyi ile her türlü bilinçli müdaheleye rağmen başarılamazken,
kör tesadüflerin bunu başardığını iddia etmenin elbette ki akıl ve
mantıkla bağdaşan bir yönü yoktur.
İnsanın tek bir DNA molekülünde yaklaşık 1000 kitabı dolduracak miktarda bilgi bulunur. Yapılan tespitlere göre, bu dev ansiklopedi yaklaşık 3 milyar harften oluşmaktadır. DNA'daki kusursuz yaratılış, Allah'ın sonsuz güç ve kudretinin delillerinden biridir. |
Yine evrimcilerin yanılgılarına göre, bu
ilk hücre ile başlayan yaşam giderek daha kompleks hale gelmiş ve
farklılaşmıştır; bakterilerle başlayan sözde "evrim süreci", en
sonunda insanı meydana getirmiştir. Kısacası bu akıl ve mantık dışı
iddiaya göre, doğadaki birtakım bilinçsiz mekanizmaların canlıları
sürekli olarak geliştirmiş olmaları gerekir. Örneğin bir bakteride
yaklaşık 2000 farklı proteinin genetik bilgisi bulunur. İnsanda ise bu
rakam yaklaşık 30 bindir. Yani bilinçsiz bir mekanizma, binlerce yeni
proteinin genetik bilgisini zaman içinde üretmiş olmalıdır.
Evrimin iddiası budur. Peki ama doğada canlıların genetik bilgisini geliştiren bir mekanizma gerçekten var mıdır?
Bugün evrim teorisi olarak
adlandırdığımız neo-Darwinist model, bu noktada iki hayali mekanizma
öne sürer: Doğal seleksiyon ve mutasyon.
Doğal seleksiyon doğal seçilim demektir.
Buna göre yaşam mücadelesi içinde güçlü olanlar ve doğal şartlara uyum
gösterebilenler hayatta kalırlar, diğerleri ise elenerek yok olurlar.
Örneğin bir bölgede hava şartlarının değişerek ısının giderek
düşmesi, o bölgede yaşayan hayvan popülasyonları içinde düşük ısılara
dayanıksız olan bireylerin ayıklanması anlamına gelir.
Uzun vadede sadece soğuğa dayanıklı olan
bireyler hayatta kalır ve popülasyonun tümü bunlardan oluşur. Veya
vaşakların saldırı tehditi altında yaşayan tavşanlardan çevreye en iyi
uyum sağlayanlar veya en hızlı kaçanlar hayatta kalır ve bu
özelliklerini bir sonraki nesle aktarırlar. Ama dikkat edilirse burada
yeni bir özellik ortaya çıkmamakta, mevcut hayvanlar farklı bir türe
dönüşmemekte, farklı bir özellik kazanmamaktadırlar. Dolayısıyla doğal
seleksiyon mekanizması evrimleştirici bir özelliğe sahip değildir.
Bu durumda evrimcilerin elinde geriye
sadece mutasyon kalır. Evrim teorisinin iddiasının kabul edilebilmesi
için, mutasyonların canlıların genetik bilgisini geliştirmeleri
gerekmektedir.
Mutasyon, canlıların genlerinde radyasyon
gibi dış etkiler ya da DNA'daki kopyalama hataları sonucu oluşan
bozulmalardır. Mutasyonlar elbette ki değişikliğe sebep olabilir,
ancak bu değişiklikler hiçbir zaman olumlu yönde olmaz, daima bozucu
niteliktedir. Diğer bir deyişle mutasyonlar canlıları geliştiremez,
aksine her zaman için canlılara zarar verirler.
|
20. yüzyılda en çok bilimsel gelişme
gösteren bilim dallarından biri genetiktir. Canlılarda gözlenen
genetik hastalıkların gelişen bilim ışığında incelenmesi sonucunda,
mutasyonların evrim savunucularının iddia ettikleri gibi evrime katkı
sağlayacak biyolojik değişiklikler olmadıkları ortaya çıkmıştır.
Özellikle genetik biliminin ilerlemesi sonucunda mutasyonlar sonucu
oluşmuş olan 4500 civarında genetik hastalık tanımlanmıştır. Daha
önceden "ırsi" olduğu düşünülen birçok hastalığın bugün birçok farklı
çeşit mutasyon sonucu meydana geldiği bilinmektedir.
Mutasyonların kalıtsal açıdan anlamlı
olabilmeleri için mutlaka üreme organlarında (erkeklerde sperm
hücreleri, kadınlarda yumurta) gerçekleşmeleri gerekmektedir. Ancak bu
şekilde oluşan bir genetik değişiklik bir sonraki nesle iletilebilir.
Birçok genetik hastalığın sebebi de bu hücrelerde meydana gelen bu
tip değişikliklerdir. Vücudun karaciğer, beyin gibi diğer organlarında
oluşan mutasyonlar ise bir sonraki nesle iletilemezler. Bu tip genetik
değişikliklere "somatik mutasyonlar" denir ve birçok kanser çeşidinin
de sebebi hücre DNA'larında oluşan bu bozukluklardır.
Rastgele mutasyonlar insanlara ve diğer tüm canlılara her zaman için zarar verirler. Resimlerde görülen Çernobil kazasının sonuçları, mutasyonların etkilerini görmek açısından ibret vericidir.
http://www.ecn.cz/private/c10/tmi.jpg
http://www.ecn.cz/private/c10/child.jpg http://www.adiccp.org/imagery/medical-aid.html |
Mutasyonların canlılarda yapabildikleri
hasarlara verilebilecek en iyi örneklerden biri kanserdir.
"Kanserojen" olarak adlandırılan kimyasal maddeler ve ultraviole
ışınları gibi pek çok faktör, aslında "mutajen", yani mutasyon
oluşturucu etkenlerdir. Son yıllarda özellikle kanser oluşmasında etkili
olan "onkojen" ve "tümör engelleyici" genlerin keşfedilmesinden
sonra, kanser oluşturan mutasyonların mekanizması anlaşılmıştır.
Bahsedilen bu iki gen de hücrelerin çoğalması ve bedenin kendini
yenileyebilmesi için gereklidirler. Ancak bunlardan birinin
mutasyonlarla zarar görmesi sonucunda, hücreler kontrolsüz olarak
büyürler ve kanser oluşumu başlar. Bu durum bir arabanın gaz pedalının
kilitlenmesi veya freninin bozulmasına benzetilebilir. Her iki durumda
da arabanın kaza yapması kaçınılmazdır. Aynı şekilde kontrolsüz bir
hücre çoğalması da, önce kansere, sonra ölüme neden olur. Bu genlerin
mutasyonlar sonucunda doğuştan bozuk olduğu durumlarda, örneğin
retinoblastoma adı verilen hastalıkta, bebekler çok kısa sürede
hayatlarını kaybetmektedirler.
"Şunlar, bizim
kavmimizdir; O'ndan başkasını ilahlar edindiler, onlara apaçık bir
delil getirmeleri gerekmez miydi? Öyleyse Allah'a karşı yalan uydurup
iftira düzenden daha zalim kimdir?"
(Kehf Suresi, 15) |
Mutasyonların canlılara verdikleri
hasarlar bu örneklerle sınırlı değildir. Günümüze kadar gözlemlenmiş
tüm mutasyonlar, çoğu zaman zararlı, nadiren de etkisizdirler. Buna
rağmen evrimciler –dolayısıyla Müslüman evrimciler de-, mutasyonları
hala geçerli bir evrimsel mekanizma olarak savunmaya çalışırlar. Eğer
evrimcilerin iddia ettikleri gibi türler birbirlerine evrimleşmiş
olsalardı, milyonlarca faydalı mutasyonun, hem de üreme hücrelerinde
peşpeşe gerçekleşmiş olması gerekirdi.
Gelişen bilim bugün milyonlarca zararlı
mutasyonu tanımlayıp bunların sebep oldukları hastalıkları ortaya
koyarken, evrimci bilim adamlarının genetik bilgiyi artırıcı hiçbir
mutasyon örneği verememeleri, elbette evrim teorisini çok büyük bir
çıkmaza sokmaktadır. 35 ciltlik of Traite de Zoologie ansiklopedisinin
editörü ve Fransız Bilimler Akademisi'nin (Academie des Sciences)
eski başkanı olan evrimci Pierre Paul-Grassé'nin mutasyonlar hakkında
yaptığı yorum, bu noktada oldukça açıklayıcıdır. Grassé, mutasyonları
"yazılı bir metnin kopyalanması sırasında yapılan harf hataları"na
benzetmiştir. Ve her harf hatası gibi mutasyonlar da bilgi oluşturmaz,
aksine var olan bilgiyi bozarlar. Grassé bu gerçeği şöyle
açıklamıştır:
Mutasyonlar, zaman içinde son derece
düzensiz biçimde meydana gelirler. Birbirlerini tamamlayıcı bir
özellikleri yoktur ve birbirini izleyen nesiller üzerinde belirli bir
yöne doğru kümülatif (gittikçe artan) bir etkileri olmaz. Zaten var
olan yapıyı değiştirirler, ama bunu tamamen düzensiz bir biçimde
yaparlar... Bir canlı vücudunda çok küçük bile olsa bir düzensizlik
oluştuğunda ise, bunun sonucu ölüm olur. Yaşam olgusu ile anarşi
(düzensizlik) arasında hiçbir olası uzlaşma yoktur. 11
İşte bu nedenle, mutasyonlar, yine
Grassé'nin ifadesiyle "ne kadar çok sayıda olursa olsunlar, herhangi
bir evrim meydana getirmezler". Mutasyonların bu etkisini depremlere
benzetebiliriz. Nasıl ki bir deprem bir şehri geliştirmez, daha iyi
hale getirmez, hatta ona yıkım getirirse, mutasyonlar da aynı şekilde
daima olumsuz değişikliklere sebep olurlar. Bu bakımdan evrimcilerin
mutasyonlara dayalı iddiası da tümüyle geçersizdir. (Detaylı bilgi için
Bkz. Evrim Aldatmacası, Harun Yahya, Global Yayıncılık)
Bir deprem bir şehri nasıl geliştirmez ve o şehre sadece yıkım getirirse, rastgele mutasyonlar da canlıları geliştirmez, onlara ancak yıkım, hastalık, sakatlık getirir. |
FOSİL ARAŞTIRMALARI YARATILIŞ GERÇEĞİNİ TASDİK ETMEKTEDİR
Önceki bölümde de kısaca özetlediğimiz
gibi, bilimsel gelişmeler doğal seleksiyon ve mutasyonun
evrimleştirici bir gücü olmadığını ispat etmiştir. Ortada bir evrim
mekanizması olmadığına göre, geçmişte bir evrim de yaşanmış olamaz.
Ancak evrimciler bu iddialarından vazgeçmez ve tüm canlıların yüz
milyonlarca yıllık uzun bir zaman içinde kademe kademe birbirlerinden
türediklerini iddia etmeye devam ederler. Evrimcilerin yanılgıları işte
bu mantık içinde gizlidir. Eğer iddia ettikleri senaryo doğru olsaydı,
bu kadar uzun süre içinde sayısız "ara tür"ün oluşmuş olması, bizim
de bu fosil kalıntılarına rastlamamız gerekirdi.
Evrimciler, örneğin bir
denizyıldızının milyonlarca yıl içinde, kademe kademe gelişerek
balıklara evrimleştiğini iddia ederler. Bu iddiaya göre, denizyıldızı
ile balıklar arasında birçok "ara geçiş formu" bulunmalıdır. Ancak
bugüne kadar, herhangi bir ara geçiş formuna ait tek bir fosil daha
bulunmamıştır. Fosil kayıtlarında denizyıldızları vardır, balıklar
vardır ama ikisi arasında bir ara form yoktur.
|
Evrimcilerin iddialarının mantıksızlığını
bütün örneklerde görmek mümkündür. Örnek olarak balıkların ortaya
çıkışını alalım. Evrimciler balıkların, deniz yıldızları veya deniz
solucanları gibi omurgasız deniz canlılarından evrimleştiğini iddia
ederler. Öyle ise, bu iki farklı canlı grubu arasında kademeli bir
evrim sağlayacak çok sayıda "ara geçiş formu" yaşamış olmalıdır. Yani
hem balık özelliklerine sahip olan, hem de omurgasız canlı özellikleri
taşıyan çok sayıda türün fosil kalıntısına rastlamamız gerekir. Ne var
ki günümüzde geçmişte yaşamış balıkların ve deniz yıldızlarının her
birine ait yüzlerce fosil bulunmuş olmasına rağmen, evrimcilerin bu
iddiasını doğrulayan tek bir tane bile ara geçiş formu fosili
bulunmamıştır. Ara geçiş formlarının olmaması ise, açıkça "evrim
hiçbir zaman yaşanmadı" anlamına gelmektedir.
Evrimciler bu gerçeği bilmelerine rağmen,
demagoji yöntemini ve sahte fosilleri kullanarak insanları evrim
senaryosuna inandırmaya çalışırlar. Oysa Darwin bile kendi döneminde
fosil kayıtlarının teorisini desteklemediğinin farkındaydı. Ancak
ilerleyen yıllarda fosil kayıtlarının zenginleşeceğini ve kayıp olan
ara geçiş formlarının da bulunacağını umuyordu. Ancak günümüzde
evrimcilerin böyle bir ümitleri de kalmamıştır. Çünkü kendilerinin de
itiraf ettiği gibi, fosil kayıtları son derece zengindir ve bize
hayatın tarihini göstermek için yeterli ölçüdedir. Lund
Üniversitesi'nden İsveçli evrimci botanikçi Prof. N. Heribert Nilsson
fosil kayıtları konusunda şunları söyler:
"Evrimi, 40 yıldan fazla süren bir çaba
ile kanıtlama teşebbüslerim sonunda başarısızlıkla sonuçlandı… Fosil
materyali şu anda o kadar tamdır ki, yeni sınıflar oluşturmak mümkün
olmuştur ve geçiş dizilerinin bulunmayışı, materyal eksikliği ile
açıklanamaz durumdadır. (Fosil kayıtlarındaki) boşluklar gerçektir,
asla tamamlanamayacaklardır."12
Evrimcilerin iddia ettikleri ara geçiş formlarına ait fosillerin bir tanesine bile fosil kayıtlarında rastlanmamıştır. Tarih boyunca balıklar her zaman balık, kuşlar her zaman kuş, insanlar ise her zaman insan olarak var olmuşlardır. |
Glasgow Üniversitesi'nden paleontolog
Prof. T. Neville George ise fosil kayıtlarının son derece zengin
olmasına rağmen, aranan ara geçiş formlarının hala bulunamadığını
şöyle ifade etmiştir:
"Fosil kayıtlarının (evrimsel)
zayıflığını ortadan kaldıracak bir açıklama yapmak artık mümkün
değildir. Çünkü elimizdeki fosil kayıtları son derece zengindir ve
yeni keşiflerle yeni türlerin bulunması imkansız gözükmektedir... Her
türlü keşfe rağmen fosil kayıtları hala (türler arası) boşluklardan
oluşmaya devam etmektedir." 13
Henry Gee'nin "In Search of Deep Time" isimli kitabı |
Evrimciler, fosil kayıtlarının evrimi
yalanlamasının yanında yaratılış gerçeğine bilimsel bir delil
sağladıklarını da itiraf etmektedirler. Örneğin evrimci paleontolog
Mark Czarnecki şöyle bir itirafta bulunur:
"Teoriyi (evrimi) ispatlamanın önündeki
en büyük engel her zaman için fosil kayıtları olmuştur… Bu kayıtlar
hiçbir zaman için Darwin'in varsaydığı ara formların izlerini ortaya
koymamıştır. Türler aniden oluşurlar ve yine aniden yok olurlar. Ve bu
beklenmedik durum, türlerin Tanrı tarafından yaratıldığını savunan
yaratılışçı argümana destek sağlamıştır." 14
Görüldüğü gibi, evrimciler ara geçiş
formları konusunda da hezimete uğramışlardır. Darwinizm'in ortaya
atıldığı 19. yüzyıldan bu yana dünyanın dört bir yanında yapılan
kazılar ve araştırmalarda tek bir "ara geçiş formu"na
rastlanamamıştır. Elde edilen bulgular evrimcileri hayal kırıklığına
uğratacak şekilde, canlıların yeryüzünde birdenbire, eksiksiz ve
kusursuz bir biçimde ortaya çıktıklarını göstermiştir.
Ancak evrimci bilim adamları, ara geçiş
formlarının hiçbir dönemde var olmadıklarını çok iyi bilmelerine
rağmen teorilerini savunmaktan asla vazgeçmezler. Bunun için eldeki
bazı fosilleri ön yargılı biçimde yorumlamaya çalışırlar. Dünyaca ünlü
Nature dergisinin editörü Henry Gee, In Search of Deep Time (Derin
Zamanın Arayışında) adlı eserinde evrimci bilim adamlarının fosil
yorumlarının "ne kadar bilimsel" olduğunu şu şekilde tarif etmektedir:
"Ata-torun ilişkilerine dayalı insan
evrimi şeması, tamamen gerçeklerin sonrasında yaratılmış bir insan
icadıdır ve insanların önyargılarına göre şekillenmiştir... Bir grup
fosili almak ve bunların bir akrabalık zincirini yansıttıklarını
söylemek, test edilebilir bir bilimsel hipotez değil, ama geceyarısı
masallarıyla aynı değeri taşıyan bir iddiadır, eğlendirici ve hatta
belki yönlendiricidir, ama bilimsel değildir. 15
Bu nedenle bazı inançlı insanların,
evrimcilerin bilimsellik maskesi altında yaptıkları bu tür kelime
oyunlarına ve sahtekarlıklarına aldanmamaları gerekir. "Bilim adamı
olduklarına göre mutlaka doğru söylüyorlardır" demek ve bu yüzden
evrimcilerin her dediklerine inanmak kuşkusuz büyük bir yanılgı olur.
Çünkü evrimci bilim adamları, ideolojileri uğruna gerçekleri
saklamaktan, bilimsel verileri çarpıtmaktan, hatta sahte deliller
üretmekten çekinmemektedirler. Darwinizm'in tarihi bunun örnekleriyle
doludur.
Gerçek şu ki, biz
onlara melekler indirseydik, onlarla ölüler konuşsaydı ve herşeyi
karşılarına toplasaydık, -Allah'ın dilediği dışında- yine onlar
inanmayacaklardı. Ancak onların çoğu cahillik ediyorlar.
(Enam Suresi, 111) |
Darwinizm'e en genel hatlarıyla
bakıldığında bile geçersizliği, çürük temeller üzerine kurulu olduğu
hemen anlaşılmaktadır. Detaylara inildiğinde ise durum çok daha
netleşmektedir. (Bkz. Harun Yahya Evrim Aldatmacası, Hayatın Gerçek
Kökeni, Evrimcilerin İtirafları, Evrimcilerin Yanılgıları)
Evrimcilerin iddialarının tam tersine
evrenin her noktasında, yeryüzündeki canlı-cansız bütün varlıkların
özelliklerinde çok büyük bir düzen ve akılla karşılaşılmaktadır ki, bu
da tüm bunların bir Yaratıcısı olduğunun, yani canlı cansız tüm
varlıkları Allah'ın yoktan var ettiğinin bir göstergesidir. Ne var ki,
evrimci bilim adamları bunu kabul etmek istemedikleri için bu gerçeğe
karşı ümitsizce direnirler. Materyalizme olan tutkulu bağlılıkları
nedeniyle adeta bir ölüyü yaşatmaya çalışırlar.
Tüm bunlar bizi şu sonuca götürmektedir:
Darwinizm insanları akıldan, bilimden ve gerçeklerden uzaklaştırır,
onları akılsızlığa yöneltir. Akılsızlık bu duruma uygun bir tanımdır,
çünkü evrime inanan insanlar aklın ve bilimin gösterdiği yoldan
gitmeyip, Darwin'in yaşadığı 1800'lü yıllardan kalma hurafelere
aldanır, sonunda da tesadüflerin ilahlık yapabileceğine inanacak
duruma gelirler. Oysa yaratılışın delilleri tüm evreni kuşatmıştır. Bunu
anlamak için gökyüzüne, denizlere, hayvanlara, bitkilere ve onların
sahip oldukları kusursuz mekanizmalardan sadece birine bakmak dahi
yeterlidir. Bütün bunların tesadüflerin eseri olduğunu söylemek akla,
mantığa ve bilime aykırı olur. Yapılması gereken şey Allah'ın
büyüklüğünü ve yüceliğini takdir etmek ve Allah'a teslim olmaktır.
CHARLES DARWIN'İN DİNDAR OLDUĞU YANILGISI
Evrim teorisini savunan inançlı
insanların büyük bölümü, Darwin'in dine karşı bir insan olmadığını,
hatta dindar olduğunu öne sürerler. Kuşkusuz bu çok büyük bir
yanılgıdır. Çünkü Darwin, Allah'a ve dine karşı olumsuz bakış açısını
tam anlamıyla ortaya koymuş bir kişidir.
Darwinist tarihçi Gertrude Himmelfarb'ın Darwin and Darwinian Revolution (Darwin ve Darwinci Devrim) adlı kitabı |
Darwin'in mektuplarının ve Türk Milleti hakkındaki hezeyanlarının yer aldığı "Charles Darwin'in Hayatı ve Mektupları" isimli kitap. |
Darwin gençlik yıllarında Allah'ın
varlığına inanmasına karşın, giderek inancını yitirmiş ve orta
yaşlarından itibaren bir ateist olarak yaşamıştır. Buna rağmen başta
dindar olan eşi olmak üzere, yakın akrabalarını ve inançlı kesimi
karşısına almamak için bu fikirlerini açıklamaktan genel olarak
çekinmiştir. Darwinist tarihçi Gertrude Himmelfarb'ın Darwin and
Darwinian Revolution (Darwin ve Darwinci Devrim) adlı kitabında
"Darwin'in inançsızlığının tüm ölçüsü ne onun basılan çalışmalarında
ne de basılan otobiyografisinde görülebilir, bu detaylar sadece onun
otobiyografisinin orijinal versiyonunda vardır."16
denilmektedir. Yine Himmelfarb'ın kitabında, Darwin'in oğlu Francis
Darwin'in, The Life and Letters of Charles Darwin (Charles Darwin'in
Hayatı ve Mektupları) adlı kitabı yayınlayacağı sıralarda Darwin'in
eşi Emma'nın buna karşı çıkarak, onun ölümünden sonra skandalların
oluşmasına izin vermek istemediği belirtilmektedir. Emma Darwin,
oğlunu, kitapta çok açık bir şekilde yer alan dinsizlikle ilgili
ifadeleri çıkarması konusunda ciddi bir şekilde uyarmıştır. Ailesi, bu
ifadelerin Darwin'i tüm dünyanın gözünde alçaltacağını düşünerek buna
karşı çıkmıştır. 17
Neo-Darwinizm'in kurucularından biyolog
Ernst Mayr'e göre ise, "Darwin'in 1836-39 yıllarında, Malthus'un
yazılarını okumadan önce inancını yitirdiği aşikardır. Arkadaşlarının
ve karısının hislerini incitmemek için yayınlarında daha çok Allah'ın
varlığına inanan bir üslup kullanmıştır. Fakat not defterlerindeki
ifadelerinin çoğu bir materyalist olduğunu göstermektedir."18
Darwin, ailesinin tepkisini dikkate
aldığı için hayatı boyunca dini konulardaki fikirlerini büyük bir
gizlilik içinde tutmuştur. Aslında bu gizliliğin sebebini bizzat
kendisi şöyle açıklamıştır:
"Yıllar önce bir arkadaşım eğer
İngiltere'de bilimi geliştirmek istiyorsam, bana şiddetle
çalışmalarımda din konusuna yer vermemeyi tavsiye etti ve bu beni iki
konunun ortak ilişkisini düşünmemeye itti. Eğer gelecekte dünyanın ne
kadar liberal olacağını tahmin edebilseydim, belki de farklı
davranırdım."19
Son cümlesinden de anlaşıldığı gibi
Darwin, şayet tepki almayacağını bilebilmiş olsaydı, belki de bu kadar
ketum davranmazdı. Ancak tepkileri çekmemek için gerçek fikirlerini
olabildiğince gizlemeyi uygun bulmuştur. Nitekim Karl Marx, Das
Kapital adlı eserini Darwin'e ithaf etmek istediğinde de Darwin, yine
ailesini mazeret göstermiş, böylesine ateist fikirler üzerine bina
edilmiş bir kitapla arasındaki bağın aile üyelerini şiddetle rahatsız
edeceğini söyleyerek, Marx'ın bu teklifini reddetmiştir.20 Ancak Darwin'in manevi kavramlara ve inançlara olan sapkın bakış açısını kuzenine söylediği şu sözlerde bulabiliriz:
"Tüm insan duygularına, hayvanlarda izi sürülebilecek olan bir mikrop olarak bakıyorum."21
Devamında ise din ve Allah inancı hakkında şöyle bir yanılgıyı ifade ediyordu:
Ernst Mayr |
"Çocukların zihnine aşılanan Allah
inancına dair ısrarlı telkinlerin, henüz tam olarak gelişmemiş
beyinlerinde güçlü ve hatta belki de kalıtımsal bir etki oluşturma
ihtimali göz ardı edilmemelidir; çünkü nasıl bir maymunun, bir yılana
karşı duyduğu içgüdüsel kin ve korkuyu atması zorsa Allah inançlarını da
kafalarından atmak o kadar zor olacaktır." 22
Görüldüğü gibi, Darwin hem çocuklara
Allah inancının öğretilmesine karşı çıkmış, hem de onların
zihinlerinden bu inancın atılması gerektiğini savunmuştur. Elbette bu
Darwin'in en büyük yanılgılarından biridir. Allah'a iman etmek ve din
ahlakını gereği gibi yaşamak, hem kişilerin hem de toplumların huzur
ve mutluluk bulacakları, hem dünyada hem de ahirette kurtuluşa
erecekleri çok büyük güzelliktir. Darwin'in iddia ettiği gibi,
insanların Allah'a imandan ve din ahlakını yaşamaktan uzaklaşmaları
ise son derece tehlikelidir. İnsanlık tarihi bu gerçeğin örnekleriyle
doludur.
Darwin'in bu din aleyhtarı görüşleri
günümüz evrimcilerine de miras kalmıştır. Nasıl ki Darwin çocukların
eğitiminde Allah inancını tanımalarına fırsat vermek istememişse,
benzer şekilde bugünün evrimcileri de okullarda yaratılışın
anlatılmasına şiddetle karşı çıkmaktadırlar. Pek çok ülkede eğitim
müfredatlarından "yaratılış" konusunu çıkarmak için yoğun bir lobi
faaliyeti içindedirler.
DARWIN'İN DİNSİZ KİMLİĞİ VE BUNU SAKLAMA ÇABASI
Darwin'in hayatını incelediğimizde
gençlik yıllarında bu derece inançsız olmadığını görürüz. Kendisi o
dönemleri ile ilgili bir mektubunda şunları anlatır:
"Daha önceleri, ben de -her ne kadar
bende dinsel duygunun iyice geliştiğini düşünmemekle birlikte-
başkaları gibi Tanrı'nın varlığına ve ruhun ölümsüzlüğüne inanmıştım."23
Darwin and Darwinian Revolution (Darwin
ve Darwinci Devrim) adlı kitapta Gertrude Himmerfarb onun bu durumunu
bir örnekle tarif eder:
"... çoğu insan tarafından hissedilen
derin inanç ve duygular onun Allah'ın varlığına inanmasını
sağlayamazdı. Kendi kendisine bir zamanlar böyle duyguları olduğunu
itiraf ediyordu: Brezilya ormanlarının ihtişamı içindeyken, bir insanda
'nefes alıp veren bedenin dışında bir varlık daha olması gerektiği'
düşüncesine sahipti. Fakat ondan sonra en görkemli manzaralar dahi
zihninde bu tür düşünceleri uyandıramadı."24
Bu örnekte de görüldüğü gibi, Darwin
hayatının gençlik dönemlerinde çevresine daha vicdanlı bakmakta ve
vicdanının sesini dinleyerek, Allah'ın varlığını fark etmektedir.
Ancak sonraları bu apaçık gerçekleri göremez hale gelmiştir. Darwin
bir ifadesinde kendi inançsızlığını şöyle anlatır:
" ... Böylece inançsızlık yavaş yavaş beni sardı ve sonunda tamamlandı." 25
Aynı kitapta Darwin'in babasının,
evlenmek üzere olan oğluna, inancı konusundaki şüphelerini eşinden
saklaması yönünde telkinde bulunduğu da yazılmaktadır. Fakat yine de
eşi Emma onun azalan inancından ilk andan itibaren haberdardır.
Darwin'in İnsanın Türeyişi (Descent of Man) adlı kitabı
yayınlandığında, Emma Darwin, kitabın içindeki din karşıtı fikirlerden
ötürü kızına şöyle bir itirafta bulunmuştu:
"... Allah inancını kendinden uzaklaştırdığı için ondan çok nefret edeceğim." 26
Darwin başka bir sözünde ise din hakkındaki gerçek düşüncelerini şöyle ifade ediyordu:
Dini inançlarım Türlerin Kökeni'ni yazdığım zamandan itibaren yavaş yavaş ve bir çok aşama sonucunda oldukça zayıfladı. 27
Darwin aynı zamanda insanların inançlı
olmalarını da kendince garip karşılıyor ve sözde ilkel hayvanlardan
evrimleşerek meydana geldiğine inandığı insanların inançlarına
güvenemeyeceği gibi çarpık bir mantık ileri sürüyordu:
"En aşağı hayvanların sahip olduğu kadar
bir beyinden gelişmiş ve böyle sonuçlara varan inanç dolu bir insanın
kafasına ne kadar güvenilebilir?" 28
Elbette, Darwin bu konuda da yanılıyordu.
Günümüzde tüm bilimsel bulguların da açıkça ortaya koyduğu gibi,
insanın Darwin'in iddia ettiği gibi hayvanlardan evrimleştiği hiçbir
şekilde doğru değildir. İnsan, ilk var olduğu günden beri insandır.
Akla, zekaya, kavrama ve muhakeme yeteneğine sahiptir. Allah'a iman
da, akla ve kavrama kabiliyetine sahip olan herkesin, çevresinde gördüğü
delillerden kolayca varabileceği tek akılcı ve gerçek sonuçtur.
Charles Darwin'in, Allah'ın varlığını
kabul etmemesinin temel nedeni ise, kibiriydi. Bunu aşağıdaki
ifadelerinde görmek mümkündür:
"Herşeye gücü yeten ve herşeyi bilen bir
Allah'ın, her buyruğu verdiği ve herşeyi bildiği kabul edilmeli.
Dürüstçe söylemek gerekirse, ben bunu kabul edemiyorum."29
Charles Darwin'in eşi Emma Darwin |
Kendi yaşam hikayesine eklediği kısa el yazısında ise şunları söylüyordu:
"Herhangi bir büyük günah işlediysem, bunun için pişmanlık duymuyorum." 30
Darwin'in buraya kadar yer verdiğimiz
Allah'ın varlığını ve dini inkar eden ifadeleri, aslında klasik bir
inkarcı mantığıdır. İnkar edenlerin vicdanen fark ettikleri halde
kibirleri nedeniyle Allah'ı inkar ettikleri bir ayette şöyle haber
verilir:
Vicdanları kabul ettiği halde,
zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkar ettiler. Artık sen,
bozguncuların nasıl bir sona uğratıldıklarına bir bak. (Neml Suresi,
14)
Burada dikkat edilmesi gereken en önemli
nokta şudur: Charles Darwin'in ateizmi, teorisinin şekillenmesindeki
en büyük etken olmuştur. Tüm gözlem ve tespitlerini, canlılığın
yaratılmadığı yanılgısına göre yorumlayabilmek için, elde ettiği
bilgileri çarpıtmıştır. Türlerin Kökeni okunduğunda, Darwin'in
karşısına çıkan tüm yaratılış delillerini (örneğin canlıların kompleks
yapısını, fosil kayıtlarındaki "aniden belirme" olgusunu, canlılardaki
doğal çeşitlenmenin sınırlarını gösteren verileri) hep bir şekilde
reddetmek için uğraştığı, reddedemediklerini de "belki ilerde bir gün
bu konu çözülür" yaklaşımı içinde geleceğe havale ettiği açıkça
görülür. Eğer tarafsız bir bilim adamı olsa, böyle bir ısrar
sergilemezdi. Kullandığı üslup ve yöntem, Darwin'in bir ateist
olduğunu, dahası bunun teorisinin temelini oluşturduğunu göstermektedir.
Nitekim 150 yıldır ateistlerin Darwin'e
sahip çıkmalarının, dinsiz ideolojilerin de Darwinizm'e atıfta
bulunmalarının sebebi, Darwin'in inançsızlığına dair kesin
kanaatlerinin olmasıdır. Şu durumda Darwin'in ateizmi somut bir gerçek
iken, hala bazı Müslümanların, Darwin'in dindar olduğunu ya da dine
karşı olmadığını söyleyip, onun teorisini savunmaları, ona ve onun gibi
düşünenlere destek vermeleri ve bu şekilde ateistlerle aynı safta yer
almaları çok büyük bir hata olacaktır. İşte bu nedenle söz konusu
Müslümanların içinde bulundukları bu büyük yanılgıdan kurtulmaları
gerekmektedir.
DARWINİZM İNSANLIĞI BELADAN BELAYA SÜRÜKLEMİŞTİR
Kitabın başında bazı Müslümanların
Darwinizm'i bilimsel bir gerçek gibi gösterip, bu teorinin gerçek
yüzünü görmezlikten geldiklerinden bahsetmiştik. Oysa 20. yüzyılda
faşizm ve komünizm gibi iki kanlı ideolojiye sözde bilimsel bir destek
sağlayan Darwinizm'in gerçek yüzü tahmin edilenden çok daha
karanlıktır.
Bilindiği gibi, geride bıraktığımız
yüzyıl, bu iki ideolojinin tüm şiddetiyle hayata geçirildiği, komünist
devrimlerin ve faşist darbelerin yaşandığı, bu nedenle çatışmaların,
kavgaların, iç savaşların olduğu, dünyanın iki ayrı kutba ayrıldığı,
dünya tarihinin belki de en kanlı yüzyılı olmuştur. Bu kanlı tarihe
imzalarını atanlar ise Lenin, Stalin, Mao, Pol Pot, Hitler, Mussolini,
Franco gibi zalim diktatörlerdir. Yalnızca komünist rejimlerin kendi
halklarına karşı uyguladıkları zulüm neticesinde 120 milyonu aşkın
insan yaşamını yitirmiştir. Yaşanan iki büyük dünya savaşının faturası
da yaklaşık 65 milyon ölüdür. Özellikle Hitler'in işgalleri ile
başlayan 2. Dünya Savaşı dünya insanları için tam anlamıyla bir yıkım
olmuştur. (Detaylı Bilgi İçin Bkz. Darwinizm'in İnsanlığa Getirdiği
Belalar, Harun Yahya, Global Yayıncılık; Darwinizm'in Kanlı
İdeolojisi: Faşizm, Harun Yahya, Global Yayıncılık)
20. yüzyıldaki bu büyük siyasi, ekonomik
ve ahlaki yıkımın fikri temelinde ise Darwinizm'i bulmak mümkündür.
Yüzyıla damgasını vuran iki kanlı ideoloji de Darwinizm'den beslenen,
ondan güç bulan sistemlerdir. Bu ideolojierin kendi kaynaklarına
bakıldığında, söz konusu Darwinist etki açıkça görülür.
KOMÜNİZM-FAŞİZM VE DARWINİZM
|
Komünizmin fikir babaları Marx ve Engels,
Darwinizm'i benimsediklerini bizzat kendi yazılarında ifade
etmektedirler. Marx, Darwin'e olan sempatisini en büyük eseri Das
Kapital'i Darwin'e ithaf ederek de göstermişti. Kitabın Almanca
baskısına el yazısıyla şöyle yazmıştı: "Charles Darwin'e, gerçek bir
hayranı olan Karl Marx'tan".
Darwinizm, komünizm için o kadar büyük
bir önem taşıyordu ki, Engels, Darwin'in kitabı yayınlanır yayınlanmaz
Marx'a şöyle yazmıştı: "Şu anda kitabını okumakta olduğum Darwin, tek
kelimeyle muhteşem." 31
|
Rus komünizminin öncüsü Georgi
Valentinovich Plekhanov ise "Marksizm, Darwinizm'in sosyal bilimlere
uygulanmasıdır." demiştir. 32
Hitler'in en önemli fikri dayanağı, ırkçı
Alman tarihçi Heinrich von Treitschke de, "Uluslar ancak Darwin'in
yaşam kavgasına benzer şiddetli bir rekabetle gelişebilirler…" 33
yanılgısını ifade ederken nasyonel sosyalizmin kökenindeki şiddet
unsurunun temelinin nereden geldiğine işaret etmiştir. Nitekim Nazi
Almanyası'nın mimarı Hitler'in kendisi de Darwinisttir. Darwin'in ön
plana çıkardığı "yaşam mücadelesi" aldatmacasından esinlenerek,
kitabının ismini Kavgam koymuştur. Hitler 1933'deki Nürnberg
toplantısında "yüksek ırkın aşağı ırkları idare ettiğini, bunun
tabiatta görülen bir hak olduğunu ve sözde tek mantıklı gerçek olduğu"
iddiasını ileri sürer.34 Bu çarpık mantık onun Darwin'den ne derece etkilendiğinin göstergesidir.
|
İtalyan faşizminin "Duce"si (önderi)
Mussolini de Darwinizm'i bir dünya görüşü olarak benimsemiş, Müslüman
Habeşistan'ı işgal edişini Darwinist mantıklarla meşrulaştırmaya
çalışmıştır. Dönemin bir diğer faşist diktatörü olan Franco da hem
fikirlerinde hem de uygulamalarında Darwinist ideolojiyi yansıtmıştır.
(Bkz. Harun Yahya, Darwinizm'in Kanlı İdeolojisi: Faşizm)
|
Darwin kendi çarpık mantık örgüsüne göre
yaşamın sözde bir mücadele olduğunu, bu mücadelede ancak güçlü
olanların kazanabileceklerini, zayıf olanların ise kaybetmeye mahkum
olduklarını söyleyerek kaba kuvvetin, şiddetin, kavgaların,
savaşların, katliamların yolunu açmıştır. Gerek kendi toplumlarına
gerekse işgal ettikleri diğer ülkelerin halklarına zulmeden
diktatörler, Darwinizm'den ilham almışlar ve Darwinist öğretileri
kendilerine kılıf edinmişlerdir. Onların sapkın inanışlarına göre
tabiatın kanunu gereğince zayıflar ezilmeye, yok olmaya mahkumdur;
sözde hayvandan evrimleştiğine inandıkları insanlara değer vermenin
ise gereği yoktur.
İşte bu nedenle Darwinizm insanlık için
çok büyük bir tehlikedir. Belki Darwinizm'e sıradan bir teori gözüyle
bakanlar bu teoriden bir zarar ummayabilirler. Fakat yakın geçmişte
yüz milyonlarca insan bu ideolojinin zulmüne uğramıştır.
DARWINİST DÜŞÜNCEYİ SAVUNMAK, KOMÜNİZMİN YAYILMASINI KOLAYLAŞTIRIR
Komünizm, gerek dayandığı materyalist
felsefe, gerekse ileri sürdüğü tarih analizi nedeniyle din ahlakına
düşman bir ideolojidir. Nitekim Allah'ın varlığının inkar edilmesi bu
felsefenin başlangıç noktasıdır. Tarih analizi nedeniyle de düşmandır.
Komünizm dini kendi sapkın görüşlerine göre "yönetici sınıfların
aracı" olarak tarif eder ve hedeflediği komünist toplum için dinin yok
edilmesini şart koşar.
Bu nedenle de tüm komünist rejimler dine
düşman olmuştur. Dini değerlere saldırmış, ibadethaneleri ortadan
kaldırmışlar ve halka ibadet yasağı getirmişlerdir. Sovyet Rusya,
Kızıl Çin, Kamboçya, Bulgaristan, Arnavutluk gibi ülkelerdeki komünist
rejimler, kitle katliamları yapabilecek kadar din düşmanı bir
politika izlemişlerdir.
Marx, ünlü kitabı "Das Kapital"i Darwin'e ithaf etmek istemişti. |
Marksist ideolojinin söz konusu din
düşmanlığında Darwinizm'in çok büyük bir etkisi vardır. Darwin,
Marksizm'in ateizmine sözde bilimsel bir temel kazandırmıştır. Bu
nedenledir ki, Marx ve Engels Darwin'e büyük minnettarlık
duymuşlardır. Engels'in Darwin'e yönelik övgüleri dikkat çekicidir:
Darwin, bütün organik varlıkların,
bitkilerin, hayvanların ve insanın kendisinin, milyonlarca yıldır
olagelen bir evrim sürecinin ürünleri olduğunu kanıtlayarak metafizik
doğa görüşüne en ağır darbeyi indirdi. 35
Engels, Darwin'in teorisiyle evrim
sürecini açıkladığını öne sürerken büyük bir yanılgı içindeydi. Çünkü
Darwin'in teorisi hiçbir bilimsel delile dayanmıyor, birtakım
önyargılar ve önkabullere dayalı kişisel düşünceleri dile getiriyordu.
Nitekim gelişen bilim, Darwin'in öne sürdüğü bu görüşlerin hiçbirinin
gerçeklik payı olmadığını tek tek ortaya koydu. Geçen zaman
içerisinde, elde edilen her bilgi ve bulgu, materyalistlerin umduğu gibi
evrim teorisini değil, yaratılış gerçeğini bir kez daha ispatladı.
Marx ve Engels'in ortaya koyduğu
diyalektik materyalist felsefenin özünde çatışma vardı, buna göre
evren zıtlar arasındaki daimi çatışma kuralıyla işliyordu. Bu tıpkı
Darwin'in tabiatta var olduğunu iddia ettiği yaşam kavgası gibiydi.
Darwinizm, tüm insanlık tarihini bir çatışma alanı olarak gören ve yeni
çatışmalar için zemin hazırlayan komünist ideolojinin en büyük
dayanağı oldu.
Evrimci P. J. Darlington vahşetin evrim teorisine inanmanın doğal bir sonucu olduğunu şöyle belirtir:
"Birinci nokta bencillik ve vahşet
içimizdeki doğal bir şeydir, en uzak atamızdan bize miras kalmıştır… O
zaman vahşilik insanlar için normaldir; evrimin bir ürünüdür." 36
Evrimcilerin bu iddiası, tıpkı diğer
iddiaları gibi, doğru değildir. İnsan aklı, vicdanı ve muhakemesiyle
neyin iyi neyin kötü olduğunu ayırabilir. Bencillik, nankörlük, öfke,
kin, husumet gibi kötü duyguları bildiği gibi, bu kötülüklerden nasıl
sakınabileceğini de bilir.
Komünizmin fikir babalarından Friedrich Engels |
Marksistler, ideolojilerini topluma kabul
ettirebilmelerinin yolunun Darwinizm'i benimsetebilmekten geçtiğini
düşünürler. Özellikle de Darwin'in aldatmacalarından "Şiddet ve
çatışma değişmez bir doğa yasasıdır" prensibine çok önem verirler.
İşte bu sebepten dolayı dünyada komünizmi ideoloji olarak benimseyen
bütün terör örgütleri, eğitim kamplarında militanlarına aylarca
komünizm, diyalektik materyalizm ve Darwinizm eğitimi vermektedir.
Darwin'in teorisi komünizmin etkisindeki bu insanlara aslında bir
hayvan oldukları ve hayvanlar nasıl yaşam için mücadele ediyorlarsa
kendilerinin de öyle davranması gerektiği yalanını telkin eder. Bundan
dolayı pek çok genç insan, kolayca cinayet işleyebilen, çocuklara ve
hatta bebeklere acımasızca kurşun sıkmaktan çekinmeyen caniler haline
gelmektedir.
Komünist ideoloji bu şekilde 20. yüzyıl
boyunca pek çok ülkede gerilla mücadelelerine, kanlı terör eylemlerine
ve iç savaşlara neden olmuştur. İşte Darwinizm'e karşı fikri mücadele
bu bakımdan da önemlidir; eğer Darwinizm'in geçersizliği ortaya çıkar
ve Darwinizm çökerse onu temel alan Marksist felsefeler de
kendilerine hayat sahası bulamayacaklardır. Darwinizm'in din karşıtı
komünist ideoloji üzerinde böylesine önemli bir etkisi varken, ona
verilecek her türlü desteğin komünizme verilmiş bir destek anlamına
geleceği açıktır. Özellikle de bazı Müslümanların yaptığı gibi
Darwinizm'i makul göstermeye çalışmak, onun sözde dinle bağdaştığını,
aslında Allah'ın canlıları evrimle yarattığını -hiçbir doğruluğu
olmadığı halde- iddia etmek, komünizmi de meşru hale getirmek
demektir. Aynı şekilde komünistler de din ve Darwinizm'in
birbirleriyle bağdaşmadığını çok iyi bilirler. Fakat Darwinizm'i ve
komünizmi daha geniş çevrelere yayabilmek amacıyla bu duruma ses
çıkartmazlar. Önemli olan ilk adım olarak Darwinizm'e bir kapı
açabilmektir. Sonraki aşamada komünizmin yayılması daha kolay
olacaktır. Pek çok Darwinist'in evrimsel yaratılışa inanan inançlı
kesimlere seyirci kalmasının altında yatan ana sebep budur.
Oysa komünistlerin evrim inançları,
ideolojilerine olan körü körüne bağlılıklarından kaynaklanmaktadır.
Örneğin evrimci kimya profesörü ve DNA uzmanı Robert Shapiro, evrim
teorisinin temel iddiası olan, "cansız maddelerin kendi kendilerini
organize ederek DNA veya RNA'yı oluşturdukları" iddiasının hiçbir
bilimsel veriye dayanmadığını açıklar ve şöyle der:
Bizi basit kimyasalların var olduğu bir
karışımdan, ilk etkin replikatöre (DNA veya RNA'ya) taşıyacak bir
evrimsel ilkeye ihtiyaç vardır. Bu ilke "kimyasal evrim" ya da
"maddenin kendini örgütlemesi" olarak adlandırılır, ama hiçbir zaman
detaylı bir biçimde tarif edilmemiş ya da varlığı gösterilememiştir.
Böyle bir prensibin varlığına, diyalektik materyalizme olan bağlılık
uğruna inanılır. 37
Robert Shapiro |
Shapiro'nun açıkça ifade ettiği gibi,
evrim teorisinin ısrarla savunulmasının ardında, materyalist felsefeye
olan dogmatik bir bağlılık yatmaktadır. Bu ise bizlere, evrim
teorisine verilecek herhangi bir desteğin, doğrudan materyalist
felsefeyi desteklemek anlamına geleceğini gösterir. Bir toplumda
materyalist felsefenin yaygınlaşması ise, kaçınılmaz olarak komünist
ideolojiye zemin hazırlar. Bu bağlantı, komünist ideolojinin
Darwinizm'den beslendiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Evrim teorisine destek veren
Müslümanların, bu gerçek üzerinde de düşünmeleri gerekmektedir. 19.
yüzyıldan bu yana her zaman dinin en şiddetli düşmanları olan
komünistlerle ortak bir görüşü, hem de "komünizmin sözde bilimsel
temeli" olan bir görüşü savunmak, elbette bir Müslümanın içine
düşmemesi gereken bir gaflettir. Komünizmin gerçekte ölmediğini, bugün
dünyanın pek çok ülkesinde örtülü bir şekilde yeniden örgütlendiğini
ve dünyayı tehdit etmek için uygun ortam kolladığını düşünürsek, bu
konunun önemi daha da açık ortaya çıkar. (Ayrıntılı bilgi için Bkz.
Komünizm Pusuda, Harun Yahya, 2001, Global Yayıncılık)
DARWIN, TÜRK MİLLETİ'Nİ AŞAĞI IRK OLARAK GÖRMEKTEDİR
Darwin'in teorisini bizim açımızdan
önemli hale getiren bir diğer gerçek ise, bu teorinin Türk Milleti
hakkında birtakım iftiralar içermesidir.
Darwinizm'in Türk Milleti'ne olan
düşmanlığı, 19. yüzyıl İngiliz emperyalizmiyle yakından ilişkilidir. O
dönemde İngiltere Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalama planları
yaparken siyasi manevraların yanı sıra "psikolojik savaş" yöntemlerine
de başvurmuştu. Pek çok yorumcunun ortak kanaatiyle "İngiliz
emperyalizminin sözde bilimsel sözcüsü" olan Darwin, bu psikolojik
savaşta önemli bir rol üstlendi. Türk Milleti'ni kendince "aşağı bir
ırk" olarak gösterirken, aynı zamanda onu hedef haline getirdi. Darwin
tarihe yön vermiş, şanlı bir geçmişe sahip olan Müslüman Türk Milleti
için şunları söylüyordu:
Doğal seleksiyona dayalı kavganın,
medeniyetin ilerleyişine sizin zannettiğinizden daha fazla yarar
sağladığını ve sağlamakta olduğunu ispatlayabilirim. Düşünün ki birkaç
yüzyıl önce Avrupa Türkler tarafından işgal edildiğinde Avrupa
milletleri ne kadar büyük risk altında kalmıştı, ama artık bugün
Avrupa'nın Türkler tarafından işgali bize ne kadar gülünç geliyor.
Avrupa ırkları olarak bilinen medeni ırklar, yaşam mücadelesinde Türk
barbarlığına galip gelmişlerdir. Dünyanın çok da uzak olmayan bir
geleceğine baktığımda bu tür aşağı ırkların çoğunun medenileşmiş
yüksek ırklar tarafından elimine edileceğini (yok edileceğini)
görüyorum. 38
Elbette ki Darwin'in milletimiz hakkında
sarf ettiği bu küstahça sözlerinin kabulü mümkün değildir. Ne var ki
bu çirkin propagandanın etkisinde kalan milletler ya da kişiler
milletimize karşı saldırgan eylemlerde bulunmuşlardır. Bu durum
geçmişte olduğu gibi günümüzde de devam etmektedir. Bazı Batı
ülkelerinde hakim olan Türk düşmanlığının temelinde Darwin'in Türkleri
sözde aşağı ırk olarak gören görüşü yatmaktadır. Nitekim çok yakın
tarihlerde dahi bunun pek çok örneği yaşanmıştır.
Almanya'da neo-Nazilerin defalarca
düzenledikleri hain saldırılarda pek çok vatandaşımız yaşamını
yitirmiş, birçoğu da yaralanmıştır. Söz konusu neo-Nazi grupları,
Darwin'in evrim teorisini temel felsefeleri olarak görmekte ve
Darwin'in Türkler hakkındaki hezeyanlarını da kaynak olarak
kullanmaktadırlar. Bu faşist örgütlerin internet sitelerinde Darwin'in
üstteki izahına sıkça rastlamak mümkündür. Bu durumda söz konusu
teoriye -üstelik bilim tarafından da reddedildiği halde- bilimsel bir
gerçek gözüyle bakmak, onun dinle uyuşabileceğini düşünmek, Kuran'da
bu yönde hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın evrimle yaratmış
olabileceğini iddia etmek milletimize yapılmış büyük bir kötülük
olacaktır. Böyle bir anlayış yukarıda saydığımız türde ırkçı
saldırıların da hızla artmasına da bir yol olacaktır.
Günümüzde Türklere yönelik ırkçı saldırıların kaynağında Darwin'in ırkçı görüşleri bulunmaktadır. Örneğin neo-Naziler, internet sayfalarında Darwin'in Türk Milleti hakkındaki hezeyan dolu sözlerini yayınlamaktadırlar. |
Ayrıca Darwinizm yalnızca ırkçı
saldırılara zemin hazırlamakla kalmamakta, her türlü bölücü, yıkıcı
faaliyete de imkan tanımaktadır. "Yaşamın bir kavga olduğu" yalanı,
aynı ülkenin insanlarının kardeşçe barış içinde yaşamak yerine
kamplaşmalarını, birbirlerine şiddet ve kaba kuvvet uygulamalarını,
savaşmalarını, ölmelerini ve öldürmelerini meşru hale getiren bir
argüman olmuştur.
Oysa kendisini ve herşeyi Allah'ın
yarattığını, Allah'ın insana Kendi ruhundan üflediğini, dünyanın barış
ve kardeşlik yeri olduğunu, tüm insanların eşit olduğunu bilen,
dünyada yaptığı herşeyin ahirette karşılığını göreceğini idrak eden
bir insanın şiddete yönelmesi, insanların canına kastetmesi söz konusu
olamaz. Bunu ancak tesadüfen meydana geldiğini, hiç kimseye karşı
sorumlu olmadığını, ölünce de hesap vermeyeceğini düşünen, dünyanın
bir kavga meydanı olduğuna inanan insanlar yapabilirler.
Bu nedenle inançlı insanların Darwinizm'e
gözü kapalı destek vermek yerine önce vicdanlarıyla düşünmeleri,
bilimin dahi kabul etmediği bu teoriyi savunmanın nelere mal olacağını
anlamaları gerekmektedir. Darwinizm'in gerek dünya insanlarına
gerekse asil Türk Milleti'ne verdiği zararlar ortadadır. Bununla
birlikte insanları sürükleyebileceği belalar, sıkıntılar ve kargaşalar
da uzun yıllar boyunca tecrübe edilmiştir. Bu bölüm boyunca anlatıldığı
gibi, insanları hurafelere, akılsızlıklara, mantıksızlıklara
sürüklemesi ve onları samimiyetsiz bir yapıya itmesi de Darwinizm'in
tehlike olarak görülmesi için yeterlidir.
2.
David Skjaerlund, Philosophical Origins of Evolution,
http://www.forerunner.com/forerunner/x0742-philosopcial-origin.html
3. Mehmet Bayraktar, "İslamda Evrimci Yaratılış Teorisi", Kitabiyat Basımevi, Ankara 2001, II. Baskı, s. 15
4. http://buglady.clc.uc.edu/biology /bio106/earlymod.htm
5. David Skjaerlund, Philosophical Origins of Evolution, http://www.forerunner.com/ forerunner/x0742-philosopcial- origin.html
6. http://buglady.clc.uc.edu/biology /bio106/earlymod.htm
7. Mehmet Bayraktar, "İslamda Evrimci Yaratılış Teorisi, s. 13
8. Fred Hoyle-Chandra Wickramasinghe, Evolution From Space, London: J.M. Dent and Company, 1981, s. 141
9. Pierre-Paul Grassé, Evolution of Living Organisms, Academic Press, New York, 1977 s. 103
10. Fred Hoyle, Chandra Wickramasinghe, Evolution from Space, s. 130
11. Pierre-Paul Grassé, Evolution of Living Organisms, s. 97
12. Prof. N. Heribert Nilsson, Lund University, Sweden Famous botanist and evolutionist, As quoted in: The Earth Before Man, s. 51, http://www.netcentro.co.uk/steveb /penkhull/create3.htm
13. T. Neville George, "Fossils in Evolutionary Perspective", Science Progress, cilt 48, Ocak 1960, s. 1- 3
14. Mark Czarnecki, "The Revival of the Creationist Crusade", MacLean's, 19 Ocak 1981, s. 56
15. Henry Gee, "In Search of Deep Time", New York, The Free Press, 1999, s. 116-117
16. Gertrude Himmerfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, Elephant Paperbacks, Chicago, 1962, s. 384
17. Gertrude Himmerfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, s. 383
18. Mayr, Ernst, ''Darwin and Natural Selection,'' American Scientist, vol.65 (May/June, 1977) s. 323
19. Gertrude Himmerfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, s. 383
20. Gertrude Himmerfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, s. 383
21. Gertrude Himmerfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, s. 384
22. Gertrude Himmerfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, s. 385
23. Francis Darwin, Charles Darwin'in Yaşamı ve Mektupları, Düşün Yayıncılık, İstanbul 1996, s. 80
24. Gertrude Himmerfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, s. 384
25. Gertrude Himmerfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, s. 381
26. Gertrude Himmerfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, s. 382
27. Francis Darwin, Charles Darwin'in Yaşamı ve Mektupları, s. 80-81
28. Francis Darwin, Charles Darwin'in Yaşamı ve Mektupları, s. 275
29. Francis Darwin, Charles Darwin'in Yaşamı ve Mektupları, s. 275
30. Francis Darwin, Charles Darwin'in Yaşamı ve Mektupları, s. 373
31. Conway Zirkle, Evolution, Marxian Biology and the Social Scene, Philadelphia; the University of Pennsylvania Press, 1959, s. 527
32. Robert M. Young, DARWINIAN EVOLUTION AND HUMAN HISTORY, Radio talk given in an Open University course on Darwin to Einstein: Historical Studies on Science and Belief, 1980
33. Alaeddin Şenel, Irk ve Irkçılık Düşüncesi, Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları, 1993, s. 62
34. Carl Cohen, Communism, Fascism and Democracy, New York: Random House Publishing, 1967, s.408-409
35. Marx-Engels, Seçme Yapıtlar 3, Sol Yayınları, s. 156
36. P.J.Darlington, Evolution for Naturalists, s. 243
37. Robert Shapiro, Origins: A Sceptics Guide to the Creation of Life on Earth, Summit Books, New York, 1986. s. 207
dipnot38. Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Vol. I, 1888, New York D. Appleton and Company, s. 285-286
3. Mehmet Bayraktar, "İslamda Evrimci Yaratılış Teorisi", Kitabiyat Basımevi, Ankara 2001, II. Baskı, s. 15
4. http://buglady.clc.uc.edu/biology /bio106/earlymod.htm
5. David Skjaerlund, Philosophical Origins of Evolution, http://www.forerunner.com/ forerunner/x0742-philosopcial- origin.html
6. http://buglady.clc.uc.edu/biology /bio106/earlymod.htm
7. Mehmet Bayraktar, "İslamda Evrimci Yaratılış Teorisi, s. 13
8. Fred Hoyle-Chandra Wickramasinghe, Evolution From Space, London: J.M. Dent and Company, 1981, s. 141
9. Pierre-Paul Grassé, Evolution of Living Organisms, Academic Press, New York, 1977 s. 103
10. Fred Hoyle, Chandra Wickramasinghe, Evolution from Space, s. 130
11. Pierre-Paul Grassé, Evolution of Living Organisms, s. 97
12. Prof. N. Heribert Nilsson, Lund University, Sweden Famous botanist and evolutionist, As quoted in: The Earth Before Man, s. 51, http://www.netcentro.co.uk/steveb /penkhull/create3.htm
13. T. Neville George, "Fossils in Evolutionary Perspective", Science Progress, cilt 48, Ocak 1960, s. 1- 3
14. Mark Czarnecki, "The Revival of the Creationist Crusade", MacLean's, 19 Ocak 1981, s. 56
15. Henry Gee, "In Search of Deep Time", New York, The Free Press, 1999, s. 116-117
16. Gertrude Himmerfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, Elephant Paperbacks, Chicago, 1962, s. 384
17. Gertrude Himmerfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, s. 383
18. Mayr, Ernst, ''Darwin and Natural Selection,'' American Scientist, vol.65 (May/June, 1977) s. 323
19. Gertrude Himmerfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, s. 383
20. Gertrude Himmerfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, s. 383
21. Gertrude Himmerfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, s. 384
22. Gertrude Himmerfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, s. 385
23. Francis Darwin, Charles Darwin'in Yaşamı ve Mektupları, Düşün Yayıncılık, İstanbul 1996, s. 80
24. Gertrude Himmerfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, s. 384
25. Gertrude Himmerfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, s. 381
26. Gertrude Himmerfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, s. 382
27. Francis Darwin, Charles Darwin'in Yaşamı ve Mektupları, s. 80-81
28. Francis Darwin, Charles Darwin'in Yaşamı ve Mektupları, s. 275
29. Francis Darwin, Charles Darwin'in Yaşamı ve Mektupları, s. 275
30. Francis Darwin, Charles Darwin'in Yaşamı ve Mektupları, s. 373
31. Conway Zirkle, Evolution, Marxian Biology and the Social Scene, Philadelphia; the University of Pennsylvania Press, 1959, s. 527
32. Robert M. Young, DARWINIAN EVOLUTION AND HUMAN HISTORY, Radio talk given in an Open University course on Darwin to Einstein: Historical Studies on Science and Belief, 1980
33. Alaeddin Şenel, Irk ve Irkçılık Düşüncesi, Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları, 1993, s. 62
34. Carl Cohen, Communism, Fascism and Democracy, New York: Random House Publishing, 1967, s.408-409
35. Marx-Engels, Seçme Yapıtlar 3, Sol Yayınları, s. 156
36. P.J.Darlington, Evolution for Naturalists, s. 243
37. Robert Shapiro, Origins: A Sceptics Guide to the Creation of Life on Earth, Summit Books, New York, 1986. s. 207
dipnot38. Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Vol. I, 1888, New York D. Appleton and Company, s. 285-286
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder